mardinmardin.net | Taşın ve İnancın Şiiri...

Kürt sorununda kıyamet alametleri - Mithat Sancar
Tarih: 07.10.2008 Saat: 11:06
Konu: Mithat Sancar


Türkiye’de toplumsal ve siyasal fay hatları, aşırı yüklenmiş durumda. Sıradan bir olay, bir sözcüğün telaffuz şekli, bir isimlendirme meselesi bile, keskin kutuplaşmalara yol açabiliyor. Bir toplumsal parçalanma hali yaşanıyor bu ülkede.

En tehlikeli fayın Kürt sorunundan geçtiği ise, herkesin malumu. Yıllardır yaşanan kayıplar, Türkler ile Kürtlerin giderek birbirlerinden daha fazla uzaklaşması sonucunu doğuruyor. Bir duygusal, psikolojik kopuş yaşanıyor.

Köy yakma ve boşaltma uygulamalarının mağduru olan Kürtler, kitlesel bir şekilde ülkenin batısına göç ettiler. Sayıları milyonlarla ifade edilen bu insanlar, birçok yerde bir tür rehin muamelesi görüyor.

Sınır bölgelerinde ya da Kürt coğrafyasında çatışmalar yoğunlaştıkça, Batı’da öfke ve intikam duyguları kendiliğinden ve/veya çeşitli tahriklerin etkisiyle yükseliyor. Kayıpların yarattığı insanî elem, en insanlık dışı mecraya, yani ırkçılığa yönlendiriliyor. Batıdaki Kürtler, ırkçı nefretin ve saldırganlığın doğal hedefi haline getiriliyor. Çözümsüzlüğün faturası onlara çıkarılıyor. Basit bir günlük ihtilaf bile, kitlesel linç ayinlerine vesile ediliyor. İşte son olarak Altınova’da yaşananlar.

Ölümlerin ve gerilimlerin temelinde yatan Kürt sorununu çözecek irade ve basireti gösteremeyen siyasal çevreler ve resmî kurumlar da, işi hamasete ve pişkinliğe vuruyor. Linç girişimleri; “masum vatandaş tepkisi” veya “haklı galeyan” olarak niteleniyor. Bir savcı çıkıp, DTP’lilere yönelik açık öldürme çağrılarını “düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendiriyor; mahkeme de, savcıyı haklı görüyor. Irkçı hezeyanlar ve pogrom provaları, bu yollarla ve benzer daha pek çok yöntemle normalleştiriliyor.

Bütün sorumlular, çözümsüzlüğün yarattığı umutsuzluk ortamında, öfkenin kendilerine yönelmesini engellemek için, adeta Batıdaki Kürtleri kurban olarak kullanıyor. Kızgın ya da kızıştırılmış topluluklar; yoksul, çaresiz ve kırgın Kürtlere hayatı cehennem etmek için harekete geçtikçe, yöneticiler kendilerini kurtardıklarına inanıp rahatlıyorlardır. O nedenle, ırkçı söylem ve eylemleri ya görmezden geliyor ya da açıkça tahrik ediyorlar.

Şiddeti tırmandırma politikasının sonuçlarına bakınca, PKK’nın da Batıdaki Kürtlere bir başka açıdan rehin muamelesi yaptığını düşünmemek elde değil. Daha açık söyleyeyim, sanki PKK, Batıdaki Kürtleri bir “iç savaş kartı” olarak kullanıyor. Belki de, PKK yönetimi veya en azından PKK içinde belli bir grup, bir iç savaşın mümkün tek çözüm olduğu hesabını yapıyordur. Altınova olaylarının hemen ardından gerçekleştirdikleri Şemdinli/Aktütün baskınının muhtemel sonuçlarını öngörmemeleri bana mümkün gelmiyor. Bu baskın, Batıdaki birçok insanın zihninde Altınova’yı meşru bir model haline getirmiştir. Bu modelin esası şudur: Kürt sorunundan kurtulmanın yolu, Kürtlerden kurtulmaktan geçer. Böylece iç savaş ihtimali daha da yakınlaşmıştır.

Değişik vesilelerle defalarca yazdım ve söyledim: Türkiye’de bir iç savaş, başka hiçbir toplumdakiyle kıyaslanamayacak kadar yıkıcı olacaktır. İç savaş, bu ülke için kıyametle eşanlamlıdır. Sonuçları on yıllar değil, asırlar boyu telafi edilemeyecek benzersiz bir insanî trajediden kimse kazançlı çıkma hesapları yapmasın! Türkiye’de bir iç savaşı doğrudan ya da dolaylı tahrik edecek herkes, en ağır insanlık suçlarından birinin sorumlusu olmaktan asla kurtulamaz. Aynı şekilde bu gidişi engellemek için çaba harcamayan herkes, bu suçun ortağı durumuna düşecektir.

İç savaşı tahrik edenler, buna zemin hazırlayanlar, bilmeliler ki, “bütün iç savaşların ortak paydası, yıkım ile özyıkım arasındaki ayrımın ortadan kalkmasıdır”. İç savaşların galibi olmaz; bir “Pirus zaferi” bile mümkün değildir. Kim ki, zaferin mümkün olduğunu iddia eder, bilin ki bunun arkasında, “küçük bir azınlığın egemenliğini ve zenginliğini pekiştirmesi” hesabı yatmaktadır.

Çeyrek asırdır süren bu kanlı oyunun bedelini, en çok Türk’üyle Kürt’üyle, bu ülkenin her türlü etnik kökenden ve inançtan, en yoksul insanları ödüyor. Umut da, onların vicdanlarında ve sağduyularındadır.

Kıyamet alametleri artıyor durmadan. Bu alametlerin en güçlü kaynağı, çözümsüzlük politikaları ve siyasal aczdir. Demokratik çerçevede; özgürlük, eşitlik ve adalet temelinde ortaya konacak bütünlüklü bir çözüm iradesi, bu yönde verilecek samimi işaretler ve atılacak inandırıcı adımlar, şu kapkara bulutların dağılmasını sağlayacaktır. Bu ülkenin acılı insanları, bunların hakkını teslim edecek, gereken karşılığı verecektir.

Henüz çok geç olmadan, herkes elinden gelen her şeyi yapmalı; ölüme karşı hayatı savunmak için sesimizi yükseltmeliyiz. Yoksa, hepimiz kanatlarımızı, en azından kanatlarımızdan birini kaybeder ve Alman kadın şair Karoline von Günderrode’nin şu sözlerini acıyla tekrarlamak zorunda kalırız: “Ah, bize bahşedilmiş kanatları hareket ettirememek, ne koyu bir azap, ne büyük bir lanettir!”

Mithat Sancar





Bu haberin geldigi yer: mardinmardin.net | Taşın ve İnancın Şiiri...
http://www.mardinmardin.net

Bu haber icin adres:
http://www.mardinmardin.net/modules.php?name=News&file=article&sid=99