mardinmardin.net | Taşın ve İnancın Şiiri...

Ağacından Ayrı DüşenBir Halk - Özlem Ertan
Tarih: 07.10.2008 Saat: 11:03
Konu: medya


Belgesel film yönetmeni ve akademisyen Hakan Aytekin, 2007 yılında çektiği ve yok olma noktasına gelen Süryanice el yazmacılığı geleneğini anlatan Yarına Bir Harf belgeseliyle, Kıbrıs`ta düzenlenen Uluslararası Altın Salkım Film Festivali`nde birincilik ödülü aldı. Bu konuda Özlem Ertan'ın Taraf gazetesinde yazdığı yazı şöyleydi:

Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında kalan bereketli topraklar, kültürel anlamda da büyük bir verimlilik kaynağı olmuştur tarih boyunca. Eski Yunanlılar`ın `nehirlerarası` anlamına gelen Mezopotamya sözcüğüyle tanımladıkları bu coğrafya, tarihin başladığı yerdir her şeyden evvel. Yazı, MÖ 4. bin yılın sonunda, Mezopotamyalı Sümerler tarafından keşfedilmiştir. Edebiyat, şiir, mitoloji, astronomi gibi insanın doğayı ve hayatı anlama, anlamlandırma çabasına bağlı olarak gelişen disiplinler Mezopotamya`nın kadim topraklarında yeşermiştir ilk olarak. Sümerler, Akadlar, Asurlular, Babilliler, Aramiler, Mezopotamya coğrafyasının kültürel birikimini vareden halkların içinde ilk akla gelenlerdir. Bu halklar uygarlık tarihinin, dolayısıyla günümüzün Batı uygarlığının da temellerini atmışlardır binlerce yıla yayılan yolculukları sırasında.

Mezopotamya`nın tarihî ve kültürel birikiminin günümüzdeki mirasçıları olan Süryaniler hakkında yaptığı çalışmalarla tanınan belgesel film yönetmeni ve Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Hakan Aytekin, 2007 yılında çektiği ve yok olma noktasına gelen Süryanice el yazmacılığı geleneğini bu geleneğin son temsilcilerinden papaz Gabriel Aktaş`ın ekseninde anlatan Yarına Bir Harf isimli belgeseliyle Uluslararası Altın Salkım Film Festivali`nde birincilik ödülü aldı. 1-7 ağustos tarihleri arasında Kıbrıs`ta düzenlenen festivalin `profesyonel film` kategorisinde yarışan 47 dakikalık belgeselde, Süryani dili ve el yazmacılığı geleneği Süryani alfabesinin 22 harfine karşılık gelecek biçimde bölümlere ayrılarak anlatılıyor. Çekimleri 2007`nin mayıs ve haziran aylarında tamamlanan Yarına Bir Harf`in en önemli özelliği dünyada Süryanice olarak çekilen ilk belgesel olması. Sonucun açıklanmasından sonra jüri, gerekçesinde, Yarına Bir Harf belgeselinin `tarih ve kültüre ait bir duyarlılığı plastik bakımdan üst düzey bir anlayışla ele aldığı için` ödüllendirildiğini açıkladı.

Filmin geniş kitlelerce anlaşılması için Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca altyazılar hazırlandı. Yarına Bir Harf`in yönetmeni Hakan Aytekin ve belgesel için gerekli araştırmaları yapan ekipte yer alan, www.suryaniler.com sitesinin kurucularından Özcan Geçer ile Süryaniler ve Süryanice hakkında konuştuk.

SÜRYANİLERLE İLK TANIŞMA

Yarına Bir Harf, Hakan Aytekin`in Süryanilerle ilgili ilk çalışması değil. Yönetmen, 2001 yılında da Işık Sesini Arıyor isminde bir belgesel çekmişti. Ayrıca, Hollanda`da yaşayan Türkiyeli bir Süryani olan İsa Bakır`ın öyküsünü anlattığı, 2006`da yayımlanan Hasret Rüzgârı adında bir kitabı var. 1992 yılında, TRT`deki bir çöp kutusunda bir mektup bulmuş Hakan Aytekin ve ondan sonra başlamış Süryanilere ve Süryani kültürüne ilgisi. Mektup, yıllar evvel Hollanda`ya yerleşen, ve içindeki vatan özlemini TRT radyosunda dinlediği türkülerle dindirmeye çalışan Mardinli İsa Bakır`a aittir. TRT`ye Orhan Gencebay`ın Hasret Rüzgârı şarkısının radyoda yayınlanması isteğini dile getirmiştir. Ancak malûm, o dönemde arabesk yasağı vardır TRT`de. Bakır`ın istediği şarkı yayınlanmaz; onun yerine Belkıs Akkale`den bir türkü armağan edilir kendisine. O mektup bir başlangıç noktası olur Aytekin`in Süryanilerle ilgili serüveninde. 1992`den sonra sormaya başlar `Süryaniler kimdir? Neden doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kaldılar` diye.

Hakan Aytekin, belgesel sinemacı olduğu ve eskiden beri Güneydoğu`ya gelip gittiği için Süryani adında bir halkın varlığından haberdarmış ancak bu konuda ayrıntılı bilgisi yokmuş: `İsa`nın mektubundan sonra Süryaniler hakkında okumaya, yazmaya başladım. İlk olarak 1999 yılında Çeşme Kıyısında isimli belgeselimde Süryaniler`den söz ettim. Arkeolojiyle ilgili bir belgesel olan Çeşme Kıyısında, Fırat ve Dicle havzasında baraj suları altında kalacak olan maddi kültür varlıklarından söz ediyordum. 2001 yılında Keşifler Atlası isminde bir belgesel dizisi hazırlanıyordu ve bir bölümü Süryaniler`e ayrılmıştı. Işık Sesini Arıyor ismindeki bu bölümü çekmek bana nasip oldu. Çöp tenekesinde bulduğum bir mektupla üzerinde düşünmeye başladığım Süryaniler ve Süryani kültürüyle ilgili Türkiye`de yapılan ilk çalışmalardan biri oldu bu film. Benim o kültürle tanışmama vesile olan İsa Bakır`a bir vefa borcum vardı. O yüzden kendisiyle iletişim kurdum ve yazışmaya başladık. İsa`nın öyküsünden de Hasret Rüzgârı kitabı ortaya çıktı. Ben kitabın Süryanice`nin de içinde bulunduğu üç dilde yazılmasını hedeflediğim için Süryanice gündeme geldi ve bu kez Süryanice`nin peşine düştüm. Işık Sesini Arıyor`da kullandığım papaz Gabriel Aktaş bu anlamda çok güzel bir örnek oluşturacaktı. O ve onun üzerine bir yazı filmi yapma kararı Yarına Bir Harf`in çekilmesini sağladı.`

İsa Bakır 2003 yılının ağustos ayında Türkiye`ye gelmiş ve 26 yıllık bir ayrılıktan sonra köyünü ziyaret etme imkânı bulmuş. İlk olarak dedesinin harman zamanı gölgesinde oturduğu ağacı aramış gözleri. İsa Bakır o anı Aytekin`e anlatırken `Ağacı buldum ama gövdesi biraz eğilmişti` demiş. O yüzden Hakan Aytekin Hasret Rüzgârı kitabını başından sonuna Bakır`ın dedesinin gölgesinde oturduğu ağacın üzerine kurmuş ve ağacından ayrı düşen herkese armağan etmiş kitabı. Hakan Aytekin, İsa Bakır`ın Türkiye`den ayrılma kararına ilişkin olarak şunları söylüyor: `Türkiye`de çok fazla tartışılmayan konulardan biridir 12 Eylül`ün azınlıklar üzerindeki etkisi. 12 Eylül sonrasında Türkiye`den Süryani uçakları kalktığını hatırlıyorum ben. Öyle ki uçakta 200 yolcu varsa bunların 190`ı Süryani idi. Türkiye`nin `git` Avrupa`nın `gel` dediği dönemlerdi onlar. Burada gördükleri baskıdan sonra modern dünyanın daveti çok cazip gelmişti Süryaniler`e. İsa da birçok Süryani gibi köyünden direkt Avrupa`ya gitmiyor; ilkin İstanbul`a geliyor. Kumkapı`da bir lokantada çalışırken Süryani olmasından dolayı diğer garsonlar tarafından taciz ediliyor, hatta dayak yiyor. İnsanın 17-18 yaşındayken böyle bir olayla karşılaşması daha da yaralayıcı ve geride bir şey bırakmadan çekip gidebilmeyi kolaylaştırıyor. Ancak Avrupa`ya gittikten sonra, orada da hayatın gerçek yüzüyle, hasretle, diaspora gerçeğiyle karşılaşıyor.`

DUVARLARI AŞMAK

Hakan Aytekin tek kültürlü bir ortamda büyüdüğünden söz ediyor söyleşimiz sırasında. `Niğdeliyim ve Avşar Türkmeni`yim. Ankara`da büyüdüm ve etrafımda Kürt bile yoktu o zaman. Ancak Türkler`le örülü bir coğrafyada büyümem başka halkların varlığını reddetmeme yol açmadı. Etnik bir meseleye o etnik grubun bir parçası olarak bakarsanız şovenleşirsiniz. İçeriden değil dışarıdan bakarsanız bu sefer baktığınız toplumu ötekileştirirsiniz. Ben etnik gruplarla ilgilenen biriyim ve kendi ait olduğum etnik grubun dışındaki bir toplulukla ilgilendiğim için Süryanileri ötekileştirme ihtimalim her zaman var. İşte bu yüzden Süryani aydınlarla işbirliği içinde yürütüyorum çalışmalarımı. Ben dışarıdan içeriye bakmaya çalışıyorum, onlar ise içeriden dışarıyı görmeye çalışıyorlar. Etnik konularla ilgili çalışan insanlara, dengeyi sağlayacak, kendilerine destek verecek insanlarla birlikte hareket etmelerini tavsiye ederim.`

Süryaniler de Türkiye`deki diğer azınlık grupları gibi yıllardan beri karşılaştıkları baskı ve dışlayıcı tavırlardan dolayı içe kapalı bir yapıya sahip. Bu yüzden çok zor güveniyorlar insanlara. Hakan Aytekin`in Süryanilerin güvenini kazanması çok zor olmuş: `Güven sorununu aşmam çok zor oldu. Hâlâ yaşıyorum bu zorlukları. İnsanlar sizin niyetinizi anladıkça daha sıcak davranmaya başlıyorlar. En önemlisi, size ve yaptıklarınıza inanan, dar da olsa bir Süryani aydın çevresi oluşuyor zamanla. O kişilerin aracılığı ve desteği, güven sorununu aşmada anahtar niteliği taşıyor.`

Türkiye`de yaşayan Süryaniler`in kendi dillerinde eğitim alabilecekleri bir okul açma hakları bile yok. Çünkü Lozan Antlaşması`nda Süryanilere azınlık statüsü verilmedi. Bu yüzden Hakan Aytekin Süryanicenin geleceği konusunda karamsar. `İnsanların eğitimini almadıkları bir dili yaşatabilmeleri çok zor. 20 yıl önce Midyat`ta yaşayan esnaflar Süryanice, Arapça, Kürtçe ve Türkçe konuşabiliyorlarmış. Şimdi ise sadece Arapça ve Türkçe konuşuyorlar. Yer yer Kürtçe konuşana da rastlıyorsunuz. Ancak Süryaniler artık o bölgede çok azaldıkları için dillerini konuşan da kalmamış. Yurt dışında Süryanice konusunda çok umut verici çalışmalar yapılıyor. Üniversitelerde Süryanice kürsüleri kurulmuş o yüzden oralarda varlığını sürdürebiliyor bu dil. Ancak burada gözardı edilmemesi gereken bir nokta var: Bir dil ancak kendi coğrafyasında, kendi kültürüyle birlikte var olabilir. ABD, Arjantin, Hollanda, İsveç gibi ülkelere gittiğinizde mükemmel biçimde Süryanice konuşan Süryanilerle karşılaşabilirsiniz. Fakat Midyat`ta yetişen bir çiçeği gösterseniz onun Süryanice ismini bilmez o adam. Şimdi o kişi, Süryanice konuşabiliyor diyebileceğimiz bir konumda mı? Bence hayır. Çünkü kendi topraklarınızı terk edip gittiğiniz zaman ana dilinize ait kavramları da anavatanınızda bırakıyorsunuz.`

Bir dönem basında, geçmişte Avrupa`ya göç etmek zorunda kalan Süryanilerin köylerine geri dönmeye başladıkları yönünde haberler yayımlanmıştı. Hakan Aytekin konuya ilişkin sadece tek bir örneğin varlığından haberdar olduğunu söyledi: `Türkçe`deki adı Elbeğendi olan Kapro köyünden İsviçre`ye göç eden Süryaniler biraraya gelip `Hadi köyümüze gidelim` demişlerdi. İlk başlarda ciddi bir ütopya gibi görünen bu isteklerini sonunda gerçekleştirdiler. Şu anda 17 Süryani aile İsviçre`den Kapro`ya dönüş yapmış durumda. Bu umut verici bir şey. Süryaniler`in topraklarına geri dönüş yapabilmeleri için gerekli olan güven duygusunu sağlamak devlete düşüyor.`

`BU TOPRAKLARDA GÖZÜMÜZ VAR`

Yarına Bir Harf belgeselinin araştırma ekibinde yer alan Özcan Geçer, Diyarbakırlı bir Süryani. Ancak uzun zamandır İstanbul`da yaşıyor. Süryaniler hakkında bilgi alınabilecek en güvenilir Türkçe site olan www.suryaniler.com`un kurucularından aynı zamanda. O da Türkiye`de yaşayan çoğu Süryani gibi kendi dilini bilmiyor. Bankacılık sektöründe çalışan Geçer, Süryani kültürünü tanıtma ve geliştirme amaçlı sosyal projelerde görev yapıyor. Hakan Aytekin ile Işık Sesini Arıyor`un çekimleri sırasında tanışmış ve Aytekin`e Süryani toplumunun güvenini kazanmasında yardımcı olmuş.

MÖ 12. yüzyıldan, MS 7. yüzyıla kadar tüm Ortadoğu`nun bilim ve kültür dili olan Aramice`nin bir lehçesidir Süryanice. Ancak gerek Türkiye`de yaşayan Süryanilerin sayısının az olması, gerekse çoğunun Süryanice öğrenme olanağı bulamaması gibi nedenlerle bu dil, Türkiye`de konuşulamaz hale geldi. Türkiye`deki 15 bin civarında Süryani`nin başta İstanbul olmak üzere Mardin, Midyat, Diyarbakır, Elazığ ve Adıyaman gibi yerleşim yerlerinde yaşadığını ifade eden Geçer, Türkiyeli Süryanilerin kendi kültürlerinin devamlılığını sağlamak için yaptıkları çalışmalar hakkında şöyle konuştu: `Midyat`ta yerel bir proje kapsamında Süryanice atölyesi açılmıştı. Bu yerel projeyi destekleyen çeşitli ülkeler oldu. Çünkü onlar da özgün kültürlerin korunması gerektiğinin farkındalar. Hakan Bey, on yıl önce Süryaniler üzerinde çalışmaya başladı. O dönemde bırakın sıradan vatandaşı, aydınlar tarafından bile bilinmeyen bir toplumdu Süryaniler. Biz insanlara kendimizi tanıtmak ve toplumlar arasında bir iletişim olanağı yaratabilmek için www.suryaniler.com`u kurmaya karar verdik. Sonraki zamanlarda sitede konuyla ilgilenen akademisyen ve öğrencilerin de katkılarıyla bir makale havuzu meydana geldi. Bu şekilde Hakan Aytekin gibi akademisyenlerle tanışma ve beraber proje üretme imkânı doğdu. Süryanilerle ilgili sempozyum, kitap, müzik albümü gibi projelere de bilgi desteği verdik. Mesela arkadaşlarımız, Kalan Müzik`ten çıkan Süryaniler albümü için Süryanice çeviri yaptılar ve repertuar seçiminde yardımcı oldular. Bizim Süryani toplumu olarak akademisyen eksiğimiz var. Bazı konulara içeriden bakabilecek gözlerden yoksunuz. Süryani toplumunun kendini daha iyi ifade edebilmesi için bize akademik anlamda yardımcı olabilecek kişilere ihtiyaç duyuyoruz.`

Özcan Geçer, Türkiye`yi terk etmek zorunda kalan bazı Süryanilerin mallarına el konduğundan da söz ediyor. `Sahipsiz kalan Süryani malları çeşitli şekillerde başkalarının eline geçmiş. Süryaniler geriye dönüp mallarıyla ilgili haklarını aradıklarında, bazı basın organlarında Süryaniler sanki bu ülkenin toprağına göz dikmişler gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Bu noktada insan ister istemez Hrant Dink`in sözünü hatırlıyor: `Bu topraklarda gözümüz var ama alıp götürmek için değil dibine gömülmek için` Süryanilerin durumu da aynen böyle.`

11 Eylül 2008 Taraf
http://www.taraf.com.tr





Bu haberin geldigi yer: mardinmardin.net | Taşın ve İnancın Şiiri...
http://www.mardinmardin.net

Bu haber icin adres:
http://www.mardinmardin.net/modules.php?name=News&file=article&sid=98