mardinmardin.net | Taşın ve İnancın Şiiri...

Kızıltepe Kikan Aşiretiyle ilgili bilimsel araştırma - Vahap Uluç
Tarih: 09.04.2008 Saat: 06:34
Konu: akademik


Harran Üniversitesi araştırma görevlisi bir akademisyen olan Vahap Uluç'un yaptığı doktora tezinin çarpıcı sonuçlarının yer aldığı çalışma, toplumsal çözümleme açısından başarılı olmuş.

Bu makale, Mardin'in Kızıltepe ilçesinde yerleşik olan Kikan aşireti'nin siyasal katılım bağlamında siyasal ilgi, siyasal bilgi, siyasal değer ve siyasal davranış özelliklerini öğrenmek üzere yapılmış doktora çalışmasının alan çalışması sonuçlarına dayanıyor.

06/ 04/ 2008 tarihinde Radikal İki'de yayımlanan yazı şöyle:

"Aşiretlerin siyasetle olan ilişkileri üzerine söylenenler ilhamını büyük ölçüde magazinel boyutu ağır basan gazete ve televizyon haberlerinden alıyor. Dillere pelesenk olmuş bir söz vardır: "Ağa hangi partiye oy vermelerini söylese, aşiretliler o partiye oy verir". Oysa ki ülke genelinde ekonomik, sosyal, siyasal ve teknolojik alanda oluşan değişim, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde de etkisini gösteriyor. Bu bağlamda, aşiretlerin sosyal ve siyasal yapısıyla ilgili dile getirilen yorumların çok da gerçeği yansıtmadığını, yaptığımız alan çalışması özelinde söyleyebiliriz.

Çalışmaya konu teşkil eden aşiretin (1) temel geçim kaynağı her ne kadar toprağa dayanan tarımsal ürünlerse de insanların yüzde 33'ünün eğitimcilik, memurluk, serbest meslek, işçilik gibi topraktan bağımsız mesleklerde çalıştığını söylemeleri aşiretin topraktan kopmaya başladığını; köylerden ilçeye yani kızıltepe'ye olan aşırı göç, yüksek düzeyde okullaşma (yüzde 82,7 okur-yazar) ve üniversitelileşme, güçlü ulaştırma ve iletişim ağı (örneğin erkeklerin yüzde 79,4'ü, kadınların yüzde 26,5'i cep telefonunun olduğunu söyledi) aşiret fertlerinin toplumun geniş kesimleriyle ortak çıkar ilişkileri geliştirdiklerini ve dış dünyadan haberdar olduklarını gösteriyor.

Günlük yaşamlarında çok yaygın olarak (yüzde 93) kürtçe konuştuklarını söyleyen 'aşiretli'lerin ancak yüzde 17'si kendilerini "aşiretli" olarak ifade ederken, "Türkiyeli"lik (yüzde 18,6) kimliğinin dahi aşiret kimliğinden daha çok benimsendiği görülüyor. Bununla birlikte asıl benimsenen kimlik "Müslüman-Kürt" (yüzde 85) kimliğidir. aşirete olan aidiyetin bu düzeyde düşük kalması ve "Kürt" kimliğinin çok daha baskın bir şekilde benimseniyor gözükmesi, aşiret temelli geleneksel ilişkilerin değişen yüzünü gösteren bir argüman olarak düşünülebilir.

Siyasal ilgi, bilgi yerinde

İnsanların yüzde 33,6'sının "basın yayın yolu ile siyasi tartışma programlarını takip ederim", yüzde 31,8'inin "arkadaşlarımızla biraraya geldiğimizde en çok 'ülke meselelerini' konuşuruz", demeleri; yüzde 74'ünün cumhurbaşkanı'nın, yüzde 86,3'ünün başbakan'ın adını, yüzde 56,7 ve yüzde 31,8'inin sırayla demokrasi ve laikliğin tanımını bilmeleri; yüzde 70'inin demokratik bir sistemi benimsediklerini söylemeleri siyasal ilgi, bilgi ve değer konusunda çok da kötü durumda olmadıklarını gösteriyor.

Hem uyarılmaya (mobilize) dayanan hem de özerk (iradi) bir durum arz eden oy verme davranışı, oy verme oranını yüzde 90 gibi, Türkiye ortalamasının çok üstünde bir orana çıkarıyor. Ancak uyarılmış oy verme davranış biçimlerinden biri olan patronaj ilişkinin güçlü olması (yüzde 48), patronaj ilişkinin pazar ekonomisine geçişin yaşandığı, orta düzeyde sosyo-ekonomik gelişmenin gerçekleştiği süreçlere ait bir tutumu ifade ediyor olması ve çalışmaya konu teşkil eden topluluğun özellikleri gözönünde bulundurulduğunda söz konusu topluluğun (aşiret) ciddi bir sosyal dönüşüm içinde olduğunu gösterir. Ancak bununla birlikte, ankete katılan erkeklerin yüzde 12,1'inin, kadınların ise yüzde 40,3'ünün "oyumu benim yerime başkası kullanır" demiş olması hem ekonomik yönden bağımlı olan kadınların hem hangi oranda kamusal hayatın dışında kaldıkları/tutuldukları hem de aşiretlilerin "başkasının yerine oy kullanmak" gibi yasal olmayan bir uygulama ile "yurttaş olma" bilincinden ne kadar uzak olduklarını göstermesi açısından dikkat çekicidir.

Aşiret fertlerinin bir kısmı, özellikle de kadınlar, siyasetin dışında yer alıyorsa da aşiretlilerin bir kısmı dikkate değer bir siyasal katılım örneği gösteriyor. İnsanların yüzde 12'si herhangi bir siyasal parti, sendika veya derneğe üye olduklarını, ayrıca yüzde 14,5 gibi yüksek bir oranın, şu ana kadar "herhangi bir gösteriye katıldım" demeleri, -ki biz onların gösteri ve yürüyüşten kasttettikleri şeyin her sene 21 Mart'ta bütün bölgede geniş bir katılım ile kutlanan Nevruz Bayramı olduğunu düşünüyoruz-, bir aşiret topluluğundan beklenmeyecek bir siyasal katılım refleksinin düzeyini göstermesi açısından anlamlıdır.

Bunun yanında, devlet kurumlarına olan güven eksikliği dikkat çeken bir başka konu oluyor. Toplam kişilerin yüzde 38,4'ü "devletin hiçbir kurumuna güvenmiyorum" demişken, en güvenilen kurumun yüzde 12,2'lik oranla "hükümet" yani AKP iktidarı olduğu görülüyor. Bir başka çarpıcı nokta ise, şu ana kadar Türkiye geneli yapılan kamuoyu araştırmalarında yüzde 80'ler düzeyinde "en güvenilen kurum" olarak gözüken, "ordu"nun bu çalışmada yüzde 2,8 olarak çıkması. Devletin kurumlarına olan güven azlığı grubu radikalleştiriyor. Gösteri ve yürüyüşe katılma (yüzde 14,5) ile gösteri ve yürüyüşün sorunların çözümüne katkı sunacağına dair güçlü inanç (yüzde 38,5) bu radikalleşmeyi gösteriyor, diyebiliriz.

Önce, ifade ve düşünce özgürlüğü...

Devletin kurumlarına olan güvensizlik, gösteri ve yürüyüşe katılma ile gösteri ve yürüyüş yapmanın sorunların çözümüne katkı sunacağı noktasında verilen cevaplarla birlikte, deneklerin yüzde 37'sinin, hükümetten öncelikli beklentilerinin ne olduğu ve yüzde 48'inin AB'ye girmeyi en çok neden istedikleri yönündeki sorulara -bütün ekonomik koşulların ın elverişsizliğine rağmen- "ifade ve düşünce özgürlüğü" demelerinin ve bu tercihin "ekonomik sorunların çözümü" seçeneğinden daha yüksek çıkmasının; yüzde 18,6'sının Türkiye'de kimlik siyaseti üzerine yapılan tartışmaların bir ürünü olan ve yakın siyasi gündemi takip edenlerin ancak farkında olabilecekleri "Türkiyeli"lik kimliği ile kendilerini tanımlamalarının; yine yüzde 36'sının bugün bir seçim olursa -Kürt meselesinde en duyarlı parti olarak bilinen- DTP'ye oy vereceklerini söylemelerinin ve yüzde 50'sinin kesinlikle oy vermem dedikleri partinin, yöre halkının "aşırı Türk milliyetçisi" biçiminde algıladığı MHP olmasının, direkt etnik kimliğin ortaya çıkardığı siyasal bilinç ve duygu ortaklığı olduğu düşünülmelidir.

Görüşülen kişilerin eğitim düzeyleri, sosyo-ekonomik statüleri yükseldikçe, iletişim kanallarını kullanma imkânları ve kentle ilişkileri yoğunlaştıkça, yukarıdaki oranlar da artıyor. Örneğin eğitim durumlarına göre AB'ye girmeyi isteme nedeni olarak "ifade ve düşünce özgürlüğü" diyenlerin oranı, "üniversite" düzeyinde yüzde 57,1'e, "devletin hiçbir kurumuna güvenmiyorum" diyenlerin oranı yüzde 60,9'a, gösteri ve yürüyüş yapmanın "sorunların çözümüne katkıda bulunacağına inanıyorum" diyenlerin oranı yüzde 65,2'ye çıkıyor. Yine gelir düzeyi açısından, "1001 ve yukarısı" ytl'lik gelire sahip olanlardan "ifade ve düşünce özgürlüğü" diyenlerin oranı yüzde 41,2; "devletin hiçbir kurumuna güvenmiyorum" diyenlerin oranı yüzde 41,2; gösteri ve yürüyüş yapmanın "sorunların çözümüne katkıda bulunacağına inanıyorum" diyenlerin oranı ise yüzde 60'tır.

Bütün bunlardan yola çıkarak aşiret fertlerinin yüksek düzeyde siyasete ilgi duymalarını iki temel sebebe bağlayabiliriz.

Birincisi, eğitim, gelir, meslek gibi sosyo-ekonomik ve kültürel alanda ortaya çıkan değişim ile iletişim teknolojisi ve şehirleşme gibi modernleştirici unsurların ortaya çıkardığı sosyal ve siyasal modernleşme eğilimleri, ikincisi ve en önemlisi de, etnik sorunun yarattığı kültürel ve siyasal talepler.

Vahap Uluç

Harran Üni., Dr., Araş. Görevlisi"





Bu haberin geldigi yer: mardinmardin.net | Taşın ve İnancın Şiiri...
http://www.mardinmardin.net

Bu haber icin adres:
http://www.mardinmardin.net/modules.php?name=News&file=article&sid=83