İçeri Buyrun
· Ana Sayfa
· Eleştiri - Öneri
· Foto Galeri
· Haber Ekle
· Hesabınız
· Konular
· Kısa Yollar
· Mardin Sözlüğü
· Misafir Defteri
· Search
· İçerik
Okumadan Girme
·Sitemiz Hakkında
·İlkelerimiz
·Künyemiz
Kardeş Siteler

Haber Başlıkları
Piyasa Verileri
Şu an bu bloğun içeriği yok.
Yazarlar

Yargı Sorunu - Mithat Sancar

Gönderen: editor - 14.06.2008 Saat: 15:20
Konu: Mithat Sancar
Mithat Sancar

Türkiye’de bir “yargı sorunu” var; daha doğrusu Türkiye’de yargı önemli bir sorun. Üstelik bu, yeni bir şey değil. Son bir yılda yaşadığımız “büyük olaylar”, temelde aynı olan sorunun yeni boyutları sadece. Bu “büyük olaylar”ın başında, Anayasa Mahkemesi’nin “367 kararı” yer alıyor. Sonra Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun “siyasi bildirisi” geldi. Anayasa Mahkemesi’nin son kararı, bu sürecin devamı ve şimdilik zirvesi gibi duruyor.

Temeldeki sorun, “yargının siyasallaşması” olarak özetlenebilir. Bunun anlamı, yargının, yürürlükteki hukuk kurallarına aldırış etmeksizin siyasal baskı ve tasfiye amacıyla işlevselleştirilip araçlaştırılmasıdır.

“Yargının siyasallaşması”ndan ya da "siyasal yargı"dan söz edebilmek için, mahkemelerin açıkça siyasî otoritenin veya belli güç odaklarının emri doğrultusunda davranmaları şart değildir. Şayet bir mahkeme, kararını verirken hukuku ve adaleti değil, egemen ya da resmî ideolojiyi veya "devletin çıkarları"nı referans alıyorsa, ortada "siyasal yargı" olarak nitelenecek bir durum var demektir. Burada artık tarafsızlıktan söz etmek ancak “acı bir alay” olabilir.

Yargının bu şekilde hareket etmesinin sayısız örnekleri var bu ülkenin tarihinde ve bugününde. "Devlet aleyhine cürümler" ile “devlet lehine cürümler” diye adlandırabileceğimiz fiillere ilişkin yargılamalara, bir uzman olarak değil, bir gazete okuru olarak bakmak bile bunu görmek için yeterlidir. Birinci kategoriye giren isnatlar söz konusu olduğunda, yargı çoğu zaman “tarafsız bir hakem” olarak değil, sanıkların hasmı gibi davranmıştır. İşkence, yargısız infaz gibi suçların yargılandığı ikinci kategori davalarda ise, yargı adeta “sanıkları kollayan ve esirgeyen şefkatli bir hami” gibi hareket etmiştir. Bunlara bir de, parti kapatma davalarında verilen kararları ve bu kararların gerekçelerinde kullanılan “siyasal dil”i ekleyelim.

Bu kısa açıklamalardan şu sonucu rahatlıkla çıkarabiliriz: Yargının siyasallaşmasının bedelini genel olarak muhalifler, ama bilhassa ve en çok solcular ödemiştir bu ülkede.

Yargının bu şekilde siyasallaşmasının acı bir yönü de, bunun genel bir kabul ve onay görmüş olmasıdır. Yargının bu tutumunun mağduru olanlara, sanki bunu hak etmişler gibi bir muamele yapılmıştır. Hatta “şeriatın kestiği parmak acımaz” diye dalga bile geçilmiştir. Bu fütursuzluk, bu suç ortaklığı, yargının daha da siyasallaşmasını teşvik etmiştir.

Son bir yılda yaşanan “büyük olaylar”a baktığımızda, ortada bir değil, en az iki sorun olduğunu görürüz.

Birincisi, yargının kendi işlevinin sınırlarını iyice aşması; siyasallaşmayı yeni bir düzleme taşımasıdır. Yargı, şimdi alışılmış ve maalesef kanıksanmış siyasallaşmanın da ötesine geçerek, toplumsal gelişmeleri ve siyasal dengeleri esastan belirleyen bir “siyasal aktör” rolüne soyunmuş görünüyor.

Bir süredir çeşitli antidemokratik yöntemlerle yürütülen “iktidar operasyonu”nda yargı başrole talip olmuştur. Kuşkusuz “demokratik hukuk devleti” açısından vahim bir durumdur bu. Siyasal alan ve demokrasinin asli ilkesi, ağır bir saldırıyla karşı karşıyadır. Türkiye’nin temel sorunlarını siyasal yöntemlerle çözme imkânlarını bütünüyle ortadan kaldırmaya yönelik ciddi bir darbe söz konusudur.

Ancak en az bunun kadar vahim başka olaylar da yaşandı son bir – iki yılda. 301. madde yargılamaları, Şemdinli vakası, Hrant’ın mahkûmiyeti, Malatya vahşeti davası bunların ilk akla gelenleri. Sorunun diğer cephesini, buralarda yaşanan skandalları “olağan” sayan çevrelerin, bugün feryat figan bağırması oluşturuyor. Oysa bu olaylardaki “yargısal ihlaller” ile bugün ortaya çıkanlar arasında “özde” hiçbir fark yok.

Sorunun bir boyutunda yargının siyasallaşması yatıyorsa; diğer boyutunda da bu siyasallaşma kendilerine dokunmadığı sürece sesini çıkarmayanların aymazlığı yer alıyor.

Lütfen kimse, bu değerlendirmeleri, “simetri çabası” olarak yorumlamak gibi bir ucuzluğa kaçmasın! Bu sorunları en az yirmi yıldır dile getirdiğimiz sayısız yazıyı burada anmanın bir anlamı da yok. Hiç kimse, sorunların kaynaklarını, ikiyüzlülüğün bu sorunların yaşanmasında oynadığı rolü ve tutarlı çözüm imkânlarını göstermek isteyenleri çirkin sıfatlarla suçlamaya kalkmasın! Bunu yapanları, “yüzeysel ve soyut bir demokratlığı” politika yapmak sanan “kolaycı demokrasi kaçkınları” sayıyorum. Bunların dili, “kokuşmuş bir ahlâkçılığın” bütün sefaletini içeriyor. Eğer gerçekten demokratsak, yani demokratik bir hukuk devletini kuralları, kurumları ve kültürüyle inşa etmek istiyorsak, sorunların kaynaklarını görmek ve sorumluluklarımızla yüzleşmek zorundayız.

Öte yandan, yargının siyasallaşmasının bedelini en çok ödeyenlerin, şimdi bu bedeli ödemek durumunda kalanların geçmişteki samimiyetsizliklerini ve iki yüzlülüklerini hatırlatarak, demokrasi adına sorumluluk almaktan kaçma arayışı da, en az yukarıdaki kadar sorunlu bir tavırdır.

Hukuk devleti kavramına yüklenen ideolojik işlevlerin ve bu kavrama sahip çıkar görünenlerin ikiyüzlü pratiğinin, bu kavramı aşındırdığı doğrudur. Ancak bütün bunlar, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı meselesine kayıtsız kalmak için bir gerekçe olamaz. Hukuk devleti kavramı altında toplanan kurum ve mekanizmaların yokluğunun, daha ileri bir hukuk düzeni ve daha özgür bir yaşam imkânı sunacakları iddia edilebilir mi? Sadece iktidar sinikleri, saf keyfiliğin iyi bir şey olduğunu açık ya da örtülü bir şekilde savunabilirler.

Türkiye’deki “yargı sorunu” ve demokratik ilkelere bu çerçevede yönelen saldırılar, iki taraf arasındaki basit bir çekişme olarak yorumlanamaz. Ülke sorunlarına demokratik siyaset yoluyla müdahale etmek iddiasında olan herkes, başkalarını savunmak adına değil, kendi değerlerine samimiyetle sarılmak adına bu gelişmelerde taraf olmak durumundadır. Siyasal sorumluluğunu otoriter güç odaklarına havale etmeye kalkışmak, kendi varlığının ve mücadele zemininin ortadan kalkmasına katkıda bulunmak anlamına gelecektir.

Mithat Sancar

 
İlgili Bağlantılar
· Daha fazla Mithat Sancar
· Haber gönderen editor


En çok okunan haber: Mithat Sancar:
Gücün pervasızlığına karşı sözün gücü

Haber Puanlama
Ortalama Puan: 0
Toplam Oy: 0

Lütfen bu haberi puanlamak için bir saniyenizi ayırın:

Mükemmel
Çok İyi
İyi
İdare Eder
Kötü

Seçenekler

 Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa

"Yargı Sorunu - Mithat Sancar" | Hesap Aç/Yarat | 0 yorum
Yorumlar yazarlarına aittir. İçeriklerinden biz sorumlu tutulamayız.

Anonim kullanıcı yorum yazamaz, lütfen kayıt olun
© 2007 mardinmardin.net