İçeri Buyrun
· Ana Sayfa
· Eleştiri - Öneri
· Foto Galeri
· Haber Ekle
· Hesabınız
· Konular
· Kısa Yollar
· Mardin Sözlüğü
· Misafir Defteri
· Search
· İçerik
Okumadan Girme
·Sitemiz Hakkında
·İlkelerimiz
·Künyemiz
Kardeş Siteler

Haber Başlıkları
Piyasa Verileri
Şu an bu bloğun içeriği yok.
Yazarlar

Mardin'in Kapısını Tarih Vakfı Açtı: 18 - 21 Mayıs 2000

Gönderen: editor - 28.12.2007 Saat: 05:12
Konu: Hariçten Gazel
Hariçten Gazel

Terör dolayısıyla, ihmallerimiz nedeniyle uzun zamandır kapalı kalmış, biraz paslanmış Mardin kapısının kilidini 2000 yılındaki gezisiyle Tarih Vakfı açtı. Bu gezi yöreye yapılmış bilinçli, planlı ilk grup gezisiydi. Bu gezinin ardından çeşitli tur şirketleri gezi programlarına hızla Mardin'i dahil ettiler. Üstelik gezi programları Vakfın gezisinin bir özeti gibiydi. Bu, tam da Tarih Vakfı'nın istediği şeydi aslında. Kilitli, paslı kapı açılmıştı... Bu yanıyla Mardin'in Tarih Vakfı'na özel bir vefa borcu olduğunu hep anımsayacağız...

Mardin'e ilk örgütlü gezi

Tarihçilerden mimarlara, sanat tarihçilerine kadar değişik meslekten uzman kişilerin ve bir bölüm amatör gezginin katılımıyla Mardin ve yakın çevresinde tarih içinde bir yolculuğa çıktık. Uzun yıllardan beri Mardin ve civarına böylesine yoğun bir programla giden neredeyse ilk gruptuk. Yörenin geçmişte çatışmaların merkezinde oluşunun etkileri her adımda hissediliyordu. Bölge, bugünlere dek turizmin etkinlik alanının dışında kalmıştı. Gittiğimiz bir çok yer, 40-50 kişilik böylesi bir grupla belki de ilk kez karşılaşıyordu. Gezilen yerler üzerine yazılı bilgi ya çok yetersiz ya da oldukça tek yanlıydı. Bu yüzden gezinin bütünü büyük ölçüde bir toplu bir keşif özelliği taşıdı.

Daha önce bu diyarı fotoğraflamak için tek başına karış karış dolaşan Bünyad Dinç'in gruptaki varlığı sayesinde, henüz profesyonel rehberlerin giremediği yerlere gidebildik. Profesör Atilla Yücel, dolaştığımız evlerin mimarlık dünyasındaki görünmeyen yüzünü yansıtmaya; Mardin Müzesi Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanı ve Mardin'deki yerel tarih grubunun etkin üyesi Florans Orundaş da toplu keşfetme çabamızda bizi sürekli yerel renklerle yüzyüze getirerek kitaplarda yazılmayanları aktarmaya çalıştı. Grupta bulunan Prof. Dr. Ayla Ödekan'ın da konuyla ilgili yorumlarından yararlandık.

1. gün: Kent turu

Mardin'de Bilen Oteli'nde konakladık. Bölgenin, gelişmekte olan turizm potansiyelinin farkında olan Bilen Otelciler yeni bir otel inşaatına da başlamışlar.

Mardin'de çeşitli kültürlerin binlerce yıl içinde üst üste koyarak, içiçe geçirerek oluşturduğu kültürel, tarihi ve mimari birikim, yeni kentten eski kente geçer geçmez çarpıcı biçimde belirdi. Gezdiğimiz her bölgede, yapıda, evde bu zenginliğe tanık olduk.

İlk gün, kent içinde Mardin evlerini gezdik. Prof. Dr. Atilla Yücel kentin mimari yapısı hakkında bilgi verdi. Kavsalli Evi, Gazi Paşa İlkokulu, Kırmızı Kilise, Ulu Cami, Havra, İstiklal Mahkemesi binası, Mardin sokakları ve abbaralar güzellikleriyle bizi büyüledi. Askeri bölge olduğu için özel izinle çıkılan Mardin Kalesi'nde şehri uzaktan ve tepeden görürken, önümüzde uzanan, hocamızın tabiriyle "Mezopotamya Denizi" gözlerimizi kamaştırdı.

Mardin'de hemen hemen her ev bu "deniz"e bakıyor. Ufkun kaybolduğu bir çizgiye doğru uzanıp gidiyor bu manzara. İlk gün gezeceğimiz evlerin arasında Doktor Nurettin Özdener'in de evi vardı. Mardin'e özgü konukseverliğin güzel bir örneğini doktorun evinde yaşadık. Kapıda şiirler okuyarak bizi karşılayan dostumuz, muhteşem terasında küçük bir kokteyl hazırlamış, kendi çektiği birbirinden güzel fotoğrafları sergilemişti.

Bizim için hazırladığı anı defterine duygularımızı yazdık. Elimizdeki anı kartpostalarıyla, güneşin çekilmeye başlayan ışıklarının altında kırık leblebiyi yerken bir masal yaşadığımızı düşünüyorduk.

Yavaş yavaş, taşı ve gümüşü aynı motifle işleyen emeğin etkisiyle oluşan bir masalın içine doğru çekilmekte olduğumuz duygusu Mardin ve çevresinde hiç peşimizi bırakmadı.

2. gün: Hasankeyf'i yakından tanımanın sevinci ve hüznü

İkinci günümüzün ilk bölümünde Hasankeyf'teydik. Burada da zaman, durmuş değil, sanki yokmuş, hiç olmamış gibi görünüyor. Hasankeyf'e içimiz ürpererek baktık. Dicle'nin akmaktan vazgeçip neredeyse durduğu yere yapılmış olan taş köprüsünün kalıntıları, ev işlevini görmüş mağaraları, onların altından gizlice Dicle'ye yani suya inen geçitleri, Zeynel Bey Kümbeti ve Ulu Camii'yle Hasankeyf'te tarihin içine girip çıktık.

Öğle yemeğimiz yörenin özel yemeklerinden oluşuyordu. Mardinli hanımların bizler için pişirdiği örok, etli pide, salata ve mangalda etten müteşekkil yemeğimizi Dicle'nin kenarında yedik. Yörenin sular altında kalması tehlikesi nedeniyle hüzün duyduk, suçluları aradık, kendimizi sorguladık. Önünü tıkamak isteyenleri galiba bulduk ve Dicle'yi temize çıkardık.

Öğleden sonra Midyat Kaymakamı Feyzullah Özcan grubumuza katılarak Midyat Konukevi Projesi hakkında bizleri bilgilendirdi. Projenin uygulanmakta olduğu konukevini gezdik. Restorasyon uygulamasının getirdiği sorunlu noktaları ilgililere aktarmaya çalıştık.

Midyat cevresinde yer alan Meryemana Manastırı ve Mor Şarbil Manastırı aynı gün programımız içindeydi. Artık iyice yorulmaya başlamıştık.

Akşam Mardin Müzesi'nde, Rockefeller Vakfı'nın da katkısıyla hazırladığımız, Bünyad Dinç'in "Mardin Taşın ve İnancın Şiiri" fotoğraf sergisinin açılışını, Mardin Milletvekili Mustafa Kemal Tuğmaner, Midyat kaymakamı Sayın Feyzullah Özcan ve yörenin öndegelenlerinin katılımıyla gerçekleştirdik. Açılışta ev sahipliğini yapan Mardin Valisi M. Temel Koçaklar ve Tarih Vakfı Genel Sekreteri Orhan Silier birer konuşma yaptılar. Sergiden sonra ise müzenin sekilerden oluşan terasında Mardin Halk Dansları Topluluğu'nun bir dans gösterisini izledik. Serginin ilgi çeken fotoğraflarının bir kısmı daha ilk günden bağış karşılığı satıldı. Vakıf, elde edilen desteğin bir bölümünü Mardin Müzesi Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Geliştirme Derneği'ne bırakmayı kararlaştırdı.

3. Gün: Köyler, kiliseler ve çocuklar

Üçüncü gün Midyat ve köylerini gezdik. Mor Gabriel Manastırı'ndan sonra Keferbe, Ayınvert, Keferze, Hah köylerindeki tarihi yapıları yine bir çocuk ordusu eşliğinde gezdik. Öğle yemeğimiz bu kez sembusek ve mangalda et olarak hazırlanmıştı. Sembuseklerin tadına doyamadık.

Dönüş yolu üzerindeki Kıllit köyü bomboş görüntüsüyle yüreğimizi dağladı. Köy korucusunun ve eşinin kendi evlerinin bahçesinde yer alan aile mezarlığı, onunla içiçe yaşamaları, kimsesiz Kıllit köyündeki en çarpıcı öğeydi. Akşam üzeri Savur'da müze gibi evleri ziyaret ettik. Geciktiğimiz için askeri eskort eşliğinde Savur üstünden Mardin'e döndük.

Akşam yemeğinde, geziye katılanların imzasıyla, Başbakanlığa gönderilmek üzere kısa bir metin kaleme alındı. "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı'na" başlığını taşıyan ve ilk imzacılarının Prof. Dr. Atilla Yücel, Prof. Dr. Ayla Ödekan, Prof. Dr. Ayşe Erzan ve Prof. Dr. Yıldız Sey'in olduğu metin şöyleydi: "Bizler Tarih Vakfı tarafından Mardin ve yöresine düzenlenen inceleme gezisine katılmış, aşağıda imzası bulunan kişiler, insanlık kültür mirasının parçası olan Midyat ve Hasankeyf'in, bizden sonraki kuşaklara korunarak aktarılabilmesinin hepimizin sorumluluğu olduğunu düşünüyoruz. Bunu olanaklı kılmak için Midyat'ın ivedilikle sit alanı ilan edilmesini diliyoruz. Hasankeyf'in sular altında kalmasını engellemek için gerekli teknik çözümlerin ve mevcut projelerdeki değişikliklerin yapılması, bu doğrultuda Mühendis Odaları, üniversiteler ve özel teknik kuruluşlardan yardım alınması gereği üzerinde önemle duruyoruz. Her iki konuya hak ettiği hassasiyetin tarafınızdan gösterilmesini saygılarımızla arz ediyoruz."

Mardin, Midyat ve Hasankeyf için bir çığlık niteliğindeki bu küçük girişim, gezi sonrasında ne güzel ki büyümeğe devam edecekti.

4. Gün : Antik bir kentin düşündürdükleri

Son gün Mardin yakınındaki Deyr'üz-zafaran Manastırı'nda sabah ayinine katıldık. Günnük buhuru, birbirinin içine geçen sesler, o an sadece iki kişiden oluşan cemaat bizi çok etkiledi. Tüm manastırlarda olduğu gibi Deyr'üz-zafaran'da da din eğitimi yapılabiliyor. Yaşları 9 ile 14-15 arasında değişen çocuk ve delikanlılar Metropolit'in yönettiği sabah ayininde görev almışlardı. Bir dil ve kültür mozaği de burada karşımıza çıktı. Duaların müziğindeki Süryanice, Arapça, Ermenice ve Farsça benzeri tınılar kulaklarımızı doldurdu. Öğle zamanı grubun tümüyle buraya bir kez daha döndük. Hollanda Büyükelçisi manastırın o günkü diğer bir ziyaretçisiydi.

Sınır boyundaki Nusaybin'de Mor Yakub Manastırı'ndan sonra öğleye kadar Dara bölgesinde, yamaçtaki dev sarnıcı, kayalara oyulmuş yerleşim yerlerini gezdik. Biraz aşağıda, eski bir kent kalıntısının üstüne oturtulmuş "yeni" bir evden çıkan ihtiyar amcanın, elindeki anahtarla açtığı bir kapıdan eğilerek girdiğimiz dehliz ise dolambaçlı merdivenlerle bizi yeraltındaki dev bir yapıya çıkardı. Pers kralı Dara'nın adını taşıyan harebelerdeki bu binanın işlevi üzerinde yeraltında akademisyenler arasında yapılan hararetli tartışma döndükten sonra yerüstünde de süreceğe benziyordu.

Çıkışta bizi uğurlayan internetli jandarmaların, "Elimizde bu tarihi bölge için soranlara verecek tek bir broşürümüz bile yok. Tarih Vakfı bir şey yapamaz mı?" sorusu yol boyu bizi düşündürdü. Genel Sekreterimiz Orhan Silier dönüşte Mardin Milletvekili Mustafa Tuğmaner ile Mardin ve Midyat'ın SİT alanı ilan edilmesi ve koruma kararının ivedilikle çıkartılması konusunda bir görüşme yaptı. Görüşmenin iki alt başlığından biri Mardin Çarşısı ve el sanatlarının canlandırılması, diğeri Mardin evlerinin koruma projesinin geliştirilmesi idi. Çok olumlu geçen görüşmenin her ay tekrarlanması kararlaştırıldı.

Öğle yemeğinden sonra serbest saatimizde Mardin'in ara sokaklarını, evlerini, çarşısını son bir kez daha dolaştık. Zaman küçük alışverişlere uygundu.

Dönüş zamanı yaklaşıyordu. Uçağımıza binmek üzere Diyarbakır'a doğru yola çıkmadan önce Kasımiye Medresesi'ne uğradık. Sanki tüm gezinin yorgunluğunu burada bir saatlik dinlenmeyle attık gibi geldi bize. Serin avlusu, sakin duruşu ile Kasımiye, bir bardak buzlu su gibi içimize ferahlık verdi. Medrese'ye hayran olduk.

Bir yandan da bizi bir telaş aldı. Sanki buralarda yetkin olmayan birileri, yakın zamanda, nasıl alındığı bilinemeyen bazı izinlerle bazı girişimlerde bulunacak gibiydi… İşte o an yerel tarih girişiminin ne denli önemli olduğunu bir kez daha farkettik.

Diyarbakır yolunda hocamız Prof. Dr. Atilla Yücel; daha önce girişimcileri arasında Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü ve Vakıf yöneticisi Stefan Yerasimos'un da bulunduğu Mardin'in Kentsel Korunması Projesi'ni anlattı. Yerasimos'un Paris'e dönüşü nedeniyle oluşan boşluğu kurumsal olarak Tarih Vakfı'nın dolduracağını belirten Genel Sekreterimiz Orhan Silier de vakfımızın Kent Tarihi ve Yerel Tarih Grupları Projeleri hakkında konuklarımıza bilgi verdi. Mardin'de yerel grupların desteğini alarak sürdürmeyi planladığımız projemize konuklarımız büyük ilgi gösterdi. İleride onların desteğini de alabileceğimiz konusunda bizleri ümitlendirdiler.

Akşamüstü gerçekleşen küçük Diyarbakır turu ve Selim Amca'nın Sofra Salonu'ndaki narekşili salata, mumbar, içli köfte ve kaburga'dan oluşan mükellef yemekte farkettik ki; Mardin'de, Midyat'ta, Nusaybin'de, Savur'da, Dara'da, Hasankeyf'te gördüğümüz kiliseler, camiler, medreseler, köprüler, kümbetler, ören yerleri, sarnıçlar, kaleler, müzeler ve evler; tanıştığımız güzel insanlar; kent yaşamı nedeniyle ne yazık ki sık göremediğimiz tavuklar, horozlar, hindiler, ördekler, kazlar, koyunlar, keçiler, eşekler, katırlar, atlar; yediğimiz yöre yemekleri, müzeler ve sergilerle ve çevremizden hiç eksik olmayan güleryüzlü çocuklar ve çok dilli yöre halkıyla Mardin gezimiz oldukça yoğun geçmiş.

Mardin ve Midyat için bundan sonra ne yapabiliriz?

Çektiğimiz dialar, fotoğraflar, geri döndüğümüzde burası için neler yapmamız gerektiğine dair aramızda ve kafamızda uçuşan fikirler, planlar, depoladığımız anılar, "keşke çevremizdeki yüzlerce çocuk için yanımıza daha çok küçük şeyler alsaydık" hayıflanmalarıyla geçen Mardin gezisi, hem geziye katılanlar, hem Vakıf hem de yöredeki aktif arkadaşlar için, gelecekte bölgede nelerin yapılması gerektiği üzerine eşsiz bir deneyim niteliğindeydi. Ayrıca uçakta yapılan anket, Vakfın sonraki adımları yönünden oldukça öğretici sonuçlar verdi.

"Hasankeyfi Kurtarmak"

Gezi sonrasının hepimiz için sürprizi ise, gazetelerde çıkan yazılar ve Vakfın imza kampanyası başlattığına dair haberlerdi. Vakfa yağan telefonlar, E-postalar, fakslar çevremizde bu konuda ne denli duyarlı bir halka olduğunu gösteriyor. Vakfa duyulan bu güveni bir kez daha haketmek ve sözkonusu potansiyeli harekete geçirmek işi boyluboyunca önümüzde duruyor.

Taşın ve inancın coğrafyasındaki şiirsel gezimiz sona ermişti. Şimdi zaman, yaşamın acımasız değirmeninde ufalanan bu yöre için çalışma zamanıydı.

Saba Altınsay
İlhami Mısırlıoğlu


29/05/2000 İstanbul

 
İlgili Bağlantılar
· Daha fazla Hariçten Gazel
· Haber gönderen editor


En çok okunan haber: Hariçten Gazel:
ÖRTMENİM GREYFURT NEDİR ? Aziz Aytaş

Haber Puanlama
Ortalama Puan: 0
Toplam Oy: 0

Lütfen bu haberi puanlamak için bir saniyenizi ayırın:

Mükemmel
Çok İyi
İyi
İdare Eder
Kötü

Seçenekler

 Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa

İlgili Konular

İlhami Mısırlıoğlu

"Mardin'in Kapısını Tarih Vakfı Açtı: 18 - 21 Mayıs 2000" | Hesap Aç/Yarat | 0 yorum
Yorumlar yazarlarına aittir. İçeriklerinden biz sorumlu tutulamayız.

Anonim kullanıcı yorum yazamaz, lütfen kayıt olun
© 2007 mardinmardin.net